bugün
yenile
    1. 4
      +
      -entiri.verilen_downvote
      veya tabula rosa john locke'un ortaya attığı boş levha önermesine işaret eder. bir empirist olan hume a göre, zihnimizde doğuştan gelen bir fikir yoktur. bununla birlikte, hume, nedenselliğe de karşı çıkar. şeyler arasında kurduğumuz zamansal ve uzamsal ilişkiler, onların kendilerinde özellikleri değil, bizim deneyimsel alışkanlıklarımızla ilgilidir. (buradaki "deneyimsel" kavramı bilinçli yürütülmüş bir aşama değil, salt tanıklıktır.) olgular arasındaki bağıntıları, kendi yöntemlerimizle bilemez, sadece onlara atıflarda bulunuruz. doğa kurallarla işlemez, formülizasyon sahibi değildir. insanlar, doğayı ya da olguları algılayabilmek için, sistemler, formüller, öncelik-sonralık ilişkileri kurarlar. sonuç olarak hume, zihinde yer alır. bu locke'un görüşü olarak bilinir.
    2. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      süper bir düşünce bu. niye en sevdiğim filozof, düşünür john locke, her seferinde bir kere daha görüyorum. (bkz: deja vu) (bkz: ruhun bedene üflenişi) (bkz: insanın yaratılışı)
    3. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
      dün gece birine gri hakkında söylemek istediğim her şey. çoğunu soyleyememistim. helal olsun.
    4. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
      t:insan beyninin başlangıçta bir tabula rasa ("boş levha") olduğunu, zihnimizde doğuştan gelen bir fikir olmadığını, nedenselliğin zamanla edinilen deneyimsel alışkanlıklarımızla ilgili olduğunu öneren felsefi görüş. edit:alıntıdır
    5. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      (#271254) ek olarak ilk ortaya atan zenon'dur. john locke ve david hume ise bu fikri daha da açmış-işlemiştir. bu arada, en sevdiğim filozof epiktetos. güncel hali bu. bir de marcus aurelius. seneca da fena değil aslında. giordano bruno ve hypatia ise eşsiz. aslında ben tüm filozofları seviyorum. yıllar önce niye öyle yazmışsam, anlamadım.
    6. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
      2017 yılında çekilip yayınlanmış, 9 bölümlük psikolojik gerilim dizisi. Behind Her Eyesı izledikten sonra, yine onun tarzında havasında bir dizi ararken buldum Tabula Rasa'yı. Bazen çok sıkılsam da konusu itibariyle bir sahnesini bile atlamak istemedim ve şimdi, bitirdikten sonra diyorum ki iyi ki atlamamışım. Sonuyla müthiş dumura uğrattı beni. Ne! Nasıl ya! Şaka mı! nidaları attım odamda. Sadece keşke biraz daha akıcı olsaydı diyorum. Ama olsun, yine de müthişti. --- spoiler --- Mie'nin yaşadığı bir kaza sonrası başlayan amnezi ile ilerliyor dizi. Geçmiş ve gelecek arasında mekik dokuyan bir yapım ama asla odağınızı da kaybettirmiyor. Zaman zaman her karakteri masum bulup daha sonra hepsine inanılmaz öfkelendiğim zamanlar oldu. Ama Tommy... Biliyordum be. Masum olduğunu biliyordum. Dr. Mommaerts ya da Veronique mi her kimsen. Allah seni kahretsin emi. Gece gece bütün sinirimi bozdun ya. Yazıklar olsun. Neyse ki sonunda buldun belanı. Ama yine senin yüzünden olan Tommy'e oldu. Bu arada bu hikayede yanan ciddi ciddi Vronsky oldu. Neden yaptın ki bunu kendine yani? --- spoiler --- Neredeyse bütün karakterlere aşırı sitem doluyum...